COVİD-19’UN TEDARİK SÖZLEŞMELERİNE ETKİSİ NEDİR?

Küresel salgının ülkemizde görülmeye başladığı 11.03.2020 tarihi itibari ile devlet politikası olarak Cumhurbaşkanlığı tarafından alınan kararlar ve İçişleri Bakanlığınca yayımlanan genelgelerle bazı çalışma alanlarında faaliyetler geçici olarak durdurulmuş, kimi çalışma alanlarında ise faaliyetler sınırlandırılmıştır.  İş hayatının bazı alanlarında kısıtlamaya gidilmiş ve ilerleyen süreçte salgının boyutu ve alınacak idari tedbirler ile doğru orantılı olarak başkaca sınırlamalara da gidileceği düşünülmektedir. Ekonomide yaşanan tüm bu dalgalanmalar düşünüldüğünde taraflar arasında yapılan tedarik sözleşmelerine de olumsuz şekilde yansıyacağı ortadadır.

Covid-19 salgının,  en belirgin etkilerini tedarikçiler üzerinde göstermiş bulunmakta ve tedarik edilmesi gereken mallar ve lojistik kanalları üzerindeki acil durum önlemleri sebebiyle sözleşmeler öngörülen süreler içinde yerine getirilememektedir. Sözleşmelerin öngörülen süreler  içerisinde yerine getirilmemesinin nedeni virüsün yarattığı salgın nedeniyle değil ülkelerin salgına karşı tedbir amaçlı yürütmeye çalıştığı uygulamalardan doğmaktadır. Bu uygulamalara örnek olarak; ticari faaliyetlerde ihracat-ithalat yasakları ve yurt içi ve yurt dışı seyahat yasağı, ülkelerde uygulanan karantinalar gibi yaptırımlar verilebilir. Bunların neticesinde de ticari hayatın devamını sağlayan birçok ürünün tedariki sağlanamamakta, teslimatlar aksamakta veya hiç yapılamamakta ve hammaddeleri tükenmiş olan birçok fabrika da üretimlerine ara vermek zorunda kalmaktadırlar.

  • TEDARİK SÖZLEŞMELERİNDE COVİD-19 SALGINININ İFA DURUMUNA ETKİSİ NEZDİNDE DEĞERLENDİRME YAPILMALIDIR

İşbu noktada önemli olan salgının sözleşme açısından hukuki niteliğinin ne olacağına karar vermektir. Bir ticari ilişkide tarafların üstlendikleri edimlerin ifasının, tarafların kontrolleri dışında ve mutlak öngörülemez sebeplerle objektif bir biçimde imkânsız hale gelmesi durumunda tarafların maruz kaldığı bu güçlüklerin mücbir sebep teşkil edip etmediği, ediyorsa da tarafların mücbir sebepten etkilenip etkilenmediği veya  ne ölçüde etkilendiği, aralarındaki ticari ilişkiye konu borcun niteliği de göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Eğer somut olay özelinde ifa imkansızlığı ve kısmi ifa imkansızlığı hali varsa TBK madde 136 veya madde 137 uygulanmalıdır.

TBK madde 136 hükmü gereği borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Taraflardan birinin yükümlülüklerini yerine getirmesini engelleyen bir mücbir sebebin varlığı halinde, ifanın imkânsızlığına ilişkin hükümler uygulanır. Bu durumda, TBK md. 136/2 uyarınca tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, imkansızlık nedeniyle borcu sona eren taraf, henüz kendisine ifa edilmemiş edimi isteme hakkını kaybedeceği gibi karşı taraftan yapılmış ifa var ise bunu sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olacaktır. İfa imkansızlığının edimin bir kısmına yönelik olması halinde ise TBK md. 137’de belirtildiği üzere sadece imkansızlaşan kısım bakımından karşılıklı olarak sorumluluktan kurtulma gündeme gelecektir.

Eğer edimin ifası mümkün ancak salgın nedeni ile aşır güçleşmiş ise bu noktada TBK MADDE 138 de düzenlenen aşırı ifa güçlüğünden bahsetmek gerekir.TBK madde 138 : “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.” şeklindedir.  Aşırı ifa güçlüğünden bahsedilebilmesi için şu koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:

  • Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumun ortaya çıkması,
  • Bu durumun borçludan kaynaklanmamış olması,
  • Bu durumun, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olması ve
  • Borçlunun, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması.

Sonuç olarak, bu iki hal arasındaki en temel fark mücbir sebepte borçlunun ediminin ifası imkansızlaşırken, aşırı ifa güçlüğünde ise edimin ifası imkansız hale gelmemekte ancak şartların önemli bir şekilde değişmesi sebebiyle oldukça güçleşmektedir. Bu düzenleme sonucunda belirli şartların varlığı halinde taraflar hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep etme hakkına sahiptir.

Ticari ilişkilere ve hukuki olarak zor durumda kalmamak adına önceden karşı tarafa bildiride bulunulmalı hukuki adımların atılması gerekmektedir. Zira gelinen aşama itibariyle adım atılmaması halinde devam eden süreçte aşırı ifa güçlüğü ve sair hukuki haklarınızı kullanmaktan mahrum kalabilirsiniz. Konu ile ilgili bilgi almak ve sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

                                                                                                           Av. ELİF BAŞARAN